Geçen gün okuldan çıktım. Aşağıya iniyorum. Bir tane ayakkabı boyacısı var. Adamın biri kösele ayakkabılarını boyatıyor. Beyaz çorap giymiş falan neyse komik işte. Ama esas komik olan ne biliyor musunuz? Köselenin içinden çıkan bir kupa 6'lı, bir sinek 7'li. Ne garip değil mi? Kahvedeki arkadaşları onun kendisini aldattığını bilebilir, alenen gösteriyor. Ama korkmuyor. Onun adrenaliniyle 3 kere ardarda seks yapmış kadar hormon salgılıyor olabilir mesela? Demek istediğim, her insanın heyecanlandığı şeyler farklı hacı.
Pişti olmak budur işte. Yalan söylüyorsan zekice söylemelisin. 2 kart, 2 pişti ardarda.
Ey İstanbul! Yokuşuna koyayım. Nefret ettirdin kendinden. Neyse ki süper yön buluyorum. En kısa yolları, yokuşsuz veya minimum yokuşla gidişleri falan öğrendim. Artık bağışıklık kazandım. Yokuşta terlemiyorum.
Karanlık odayı seçtim evde bilerek. Çok mutluyum. Müthiş uyunuyor. Siz de öyle yapın bak eve falan çıkarsanız.
Son 1000 yılın en soğuk kışı olabilirmiş Avrupa'da. Herkes üzülüyor ama bence iyidir ya soğuk. Mikroplar ölür. Düz adamlık #1.
Ev arkadaşım mimarlık okuyor. Adama nokta ile çizgi arasındaki farkları anlatan bir poster yarat diye ödev vermişler. Ödevin bir kısmını ben yaptım hatta. Ondan yıkılıyor bu binalar. Düz adamlık #2.
Dün gece hiç dans etmediğim kadar - 5 saat - boyunca dans ettim. Hem de rock festivalinde. Eğlenceliydi lan. Dalgasına headbang falan yaptık. Sonra farkettim ki "metalcilik" kavramından uzaklaşalı baya olmuş. Boynum feci durumda. Ayaklarımı zaten hiç söylemeye gerek yok.
Yeni bir gün başlıyor 2 dakika sonra: 8 ekim 2010. İstanbul'da hava: 14 Santigrad Derece- Kapalı. Tık tık tık. Eyi günler.
Mucuk herkese. (K)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder